Selam Sırfâş (17 Aralık 2019)
17 Aralık, Salı
İçimde bir boşluk. Uyudum ama uykusuz hissediyorum. Uyusam belki güzel rüya görürüm diye uyuyorum bazen, biliyorum saçma. Hava pek soğuk değil ama üşüyorum. Yelek giyiyorum, sıkıyor. Yapmam gereken işler var, elim varmıyor. Öyle anlamsız, saçma ruh halleri işte.
Bir ayı geçti, Latife Tekin’in bir romanını almıştım kütüphaneden, bugün iade edeceğim. Okuyalı da epey oldu aslında, Neval’in kitabı için beklettim. İki kitap kendime alıyorsam bir Neval’e alıyorum. Ortaokul öğrencisi olduğu için yetişkin bölümünden kitap vermiyorlar kıza. O da benden, ablasından otlanıyor ne yapsın.
“Sevgili Arsız Ölüm”ü on ikinci sınıfların edebiyat ders kitabında gördüm. Bir alıntı ve özet vardı. Merak ettim ve okuduğuma pişman olmadım. Bana içeriğini pek hatırlamadığım “Yüz Yıllık Yalnızlık”ı hatırlattı nedense. Bir de bir iki yıl önce yazmayı düşündüğüm, hatta birkaç paragraflık giriş yaptığım bir romanı. Bu şekilde yazılmayı bekleyen üç dört romanım var. Bir ara yazacağım ama ne zaman bilmiyorum. Bu bahsettiğim “Tilki Masalı”. Neden onu hatırlattı, konusu yüzünden sanırım. Biraz da “Tilki Masalı”nda masalsı bir dil kullanmak istiyordum. Latife Tekin öyle bir dil kurmuş. Yüz Yıllık Yalnızlık’taki dili andıran ama Anadolu’dan bir anlatım.
Bazen kendime diyorum, eskiden vaktim yok yazamıyorum diyordun, al sana vakit, şimdiki bahanen ne? Demek iş sadece vakit kıtlığıyla ilgili değilmiş. Hayatın her anını kaplayan total bedbinlik havası var. Bunun bireysel olanını anlatmak için “Şeytan elime ayağıma işemiş.” derler bizim memlekette. Bu seferki daha farklı, bir kişinin eli ayağıyla sınırlı değil. Neyse, o benzetmeyi yapmayacağım. Hep güzel çağrışımlarla kullandım yağmuru, kirletmek istemem.
İşte öyle Sırfaş, bir yazar hurafesi var. Yazmayı düşündüğün, başladığın şeyden bahsetme ulu orta devamını getiremezsin der. Bir çeşit tabu. Farklı yerlerde farklı kişilerin buna inandığını ya da en azından bununla amel ettiğini gördüm. Bir hikmeti mi var acaba.
…O “Tilki Masalı” bir gün yazılacak. Ama önce Firuze var, Esen sonra; sonra Yunus vardı, sonra, sonra…
İçimde bir boşluk. Uyudum ama uykusuz hissediyorum. Uyusam belki güzel rüya görürüm diye uyuyorum bazen, biliyorum saçma. Hava pek soğuk değil ama üşüyorum. Yelek giyiyorum, sıkıyor. Yapmam gereken işler var, elim varmıyor. Öyle anlamsız, saçma ruh halleri işte.
Bir ayı geçti, Latife Tekin’in bir romanını almıştım kütüphaneden, bugün iade edeceğim. Okuyalı da epey oldu aslında, Neval’in kitabı için beklettim. İki kitap kendime alıyorsam bir Neval’e alıyorum. Ortaokul öğrencisi olduğu için yetişkin bölümünden kitap vermiyorlar kıza. O da benden, ablasından otlanıyor ne yapsın.
“Sevgili Arsız Ölüm”ü on ikinci sınıfların edebiyat ders kitabında gördüm. Bir alıntı ve özet vardı. Merak ettim ve okuduğuma pişman olmadım. Bana içeriğini pek hatırlamadığım “Yüz Yıllık Yalnızlık”ı hatırlattı nedense. Bir de bir iki yıl önce yazmayı düşündüğüm, hatta birkaç paragraflık giriş yaptığım bir romanı. Bu şekilde yazılmayı bekleyen üç dört romanım var. Bir ara yazacağım ama ne zaman bilmiyorum. Bu bahsettiğim “Tilki Masalı”. Neden onu hatırlattı, konusu yüzünden sanırım. Biraz da “Tilki Masalı”nda masalsı bir dil kullanmak istiyordum. Latife Tekin öyle bir dil kurmuş. Yüz Yıllık Yalnızlık’taki dili andıran ama Anadolu’dan bir anlatım.
Bazen kendime diyorum, eskiden vaktim yok yazamıyorum diyordun, al sana vakit, şimdiki bahanen ne? Demek iş sadece vakit kıtlığıyla ilgili değilmiş. Hayatın her anını kaplayan total bedbinlik havası var. Bunun bireysel olanını anlatmak için “Şeytan elime ayağıma işemiş.” derler bizim memlekette. Bu seferki daha farklı, bir kişinin eli ayağıyla sınırlı değil. Neyse, o benzetmeyi yapmayacağım. Hep güzel çağrışımlarla kullandım yağmuru, kirletmek istemem.
İşte öyle Sırfaş, bir yazar hurafesi var. Yazmayı düşündüğün, başladığın şeyden bahsetme ulu orta devamını getiremezsin der. Bir çeşit tabu. Farklı yerlerde farklı kişilerin buna inandığını ya da en azından bununla amel ettiğini gördüm. Bir hikmeti mi var acaba.
…O “Tilki Masalı” bir gün yazılacak. Ama önce Firuze var, Esen sonra; sonra Yunus vardı, sonra, sonra…
Not: Ben olsam ders kitabına bu sayfaları da alırdım.
Not 2: Özür, şimdi merak ettim baktım, bir kısmını almışlar bu sayfaların.
Not 2: Özür, şimdi merak ettim baktım, bir kısmını almışlar bu sayfaların.
Yorumlar
Yorum Gönder