'Tilki Masalı'ndan

...
Camideresi’ne doğru milli tarlada bir de Ören’in yamacında kuz yakada bir tür beyaz çiğdem açardı. Küçük bir kız çocuğuyken o çiğdemler dikkatimi çekmişti. Dağ karanfillerini, dilli çiçekleri topladığım gibi o çiçeği de toplamak istedim. Ama sökmeye çalıştığım çiçek elimde dağılıverdi. Kazarak çıkarayım dedim yine başaramadım. Ümmü Ebe vardı az ilerde. “Kızım” dedi, “bu çiçeğe savrulca denir. Yerinden çıkarılmaz. Yaprakları savrulur gider.” Gerçekten de çiçeğin beyaz taç yaprakları yeşil gerçek yapraklarla birlikte doğrudan toprağın altına uzanıyordu. Çıkarmaya çalışırken dağılıveriyordu. Bu çiçek ancak bittiği yerde, kuz yakalarda, taş kuytularında, çalıların arasında yaşamalıydı. Sonradan o gurbet bu gurbet savrulurken savrulcalar düştü aklıma. Belki de bittiğim yerde kalmalı, kökümden kopmamalıydım. Bizim oraların insanı, özellikle de kadını hep biraz savrulca tabiatlıdır. Taş arasıysa taş arası, pırnal dibiyse pırnal dibi… Olduğu yerde güzel, yoksa onu dağılmak, savrulmak bekliyor.
Ben o masalın zavallı tilkisi gibi gittim ve perişan geri döndüm. Ümmü Ebe’nin yanına dönmek istedim sonra, en azından hatırasına döndüm. O ise savrulca cinsindendi. Hep yerinde kaldı.


'Tilki Masalı'ndan

Yorumlar

Popüler Yayınlar