ESKİ KİLİM

(Bu yazı 2006 yılında yazılmış. Köprünün altından çok sular aktı, ne anam kaldı ne o seccade ne payam. O duvardaki kaya bülbülü yuvası duruyor yalnız. Yeni kuşak sakinleri yuvaya geliyor mu orasını bilmiyorum.)

Bir süredir bilgisayarımın masaüstünde bir kilim resmi duruyor. Bu resmi bu yaz köyde çekmiştim. Resmin köşesinde fotoğraf makinesinin koyduğu tarih ve saat de var. 14. 07. 2005 saat 10. 27... Eski bir seccadeydi bu kilim. Biz “namazla” deriz, Türkmenler “namazlık” diyor. İyice eskiyip, yamandıktan sonra da bir süre kullanılmış; nihayet paspas niyetine koridorun sonuna, evin eski kapı ağzına çıkan basamağın önüne serilmiş. Ama hiç de halinden şikayet ediyor gibi görünmüyor. Oysa yeri başlar üzeri olmalıydı belki de. Üzerinde kim bilir kaç insan kaç rekat namaz kılmıştır. Bu eskimiş haliyle öyle sevimli, öyle cana yakın ki.

Oldum olası eski seccadeleri sıcak bulmuşumdur. Belki dikkat etmemişsinizdir, seccadeler en çok beş yerinden eskir. Aslında yedi yerden eskir ama nedense sanırım dizlerin temas ettiği yerler daha az eskiyor. Belki de bana öyle geliyordur. Şu an köyde olsaydım, anamın yamalı namazlalarına bakar bu konuda net bilgi verebilirdim size.

Evimizdeki diğer namazlalar gibi bu namazlayı da, anam dokudu. Şimdi bilgisayarımı her açışımda anamı hatırlıyorum. Evimizin tahta balkonunda kurulmuş “ısdar” yaz kış yerinde durur. Anam da kışın soğuğunda sıkça, baharda, güzde fırsat buldukça ısdarın başına atar kendini. İçerde ruhu daralır anamın. Dokuduğu kilimlere hangi duygularını katar, kirkiti vururken her vuruşta ipleri yerli yerine yerleştirdiği gibi iç dünyasını da kirkitlediğinin, az buçuk bütünden uzak duran duygularını kirkitin vuruşları altında erittiğinin farkında mıdır değil midir bilemeyeceğim. Onun içinde esen fırtınaları, meltemleri bilse bilse evin duvarındaki eski kuş yuvasının sakinleri bilir.

Bu kuş yuvasının hikayesi de ilginçtir. Bir kaya bülbülü, namıdiğer sıvacı kuşu yapmış yuvayı. Bu kuş insanlarla fazla senli benli olan bir kuş değildir aslında. Dolayısıyla balkonu aşıp evin duvarına, hem de elinde kirkit durmadan “tak tak” eden bir ademoğlunun yanı başına yuva yapması mümkün değildir. Zaten bu yuva da balkondan daha yaşlıdır. Balkon yapılırken duvarı sıvayan ustalar oradaki kuş yuvasını kaldırmak isteyince rahmetli ağabeyim engel olmuş, kırmalarına engel olmuş. Duvarla beraber yuvayı da badanalamış. Sonra bir süre – bilmiyorum birkaç ay mı, birkaç yıl mı – boş kalan yuvaya tekrar kuşlar yerleşmiş. Zamanla da anama alışmışlar. Anam kuşları anlar, kuşlar anamı. Birbirinin sınırlarına saygılıdırlar.

Bu resmi görünce anamla birlikte o kuş yuvasını da görüyorum sanki. Sonra balkondan bir kış günü “koca payam”ın kuru dallarını, yaprakları dökülmüş ağaçlarla dolu avluyu da görüyorum. Hatta bazen hemen oradaki kızılcığın altına gelen karatavukları, ortalıkta ekmek kırıntısı falan bulabilir miyiz diye uçuşan serçeleri de hatırladığım oluyor. Dallarını kar basmış çam ağaçlarının uzaktan gülümsediği de oluyor arada. Rahmetli ağabeyimi, kardeşlerimi, çocukluğumu da hatırlıyorum. Bir de bu namazlaya bakınca, daha balkona çıkma ihtiyacı duymadan ablamı hatırlıyorum. Bu konuda nakle dayanan bir bilgiye sahip değilsem de eminim bu namazlayı köye bir gelişinde yamayan da, bir süre sonra tekrar gelince artık paspas olması gerektiğine karar veren de ablam olmuştur. 

Bir zamanlar sanırım Gülistan’da şöyle bir cümle okumuştum. “Yedi derviş bir kilime sığar da iki sultan yedi iklime sığamaz.” İşte öyle, benim garip gönlümün derviş duygularının da yedisi, belki yetmiş yedisi; yamalı, artık seccadelikten paspaslığa düşmüş eski bir kilime sığıyor gördüğünüz gibi. Belki de hayallerimi, ideallerimi bulduğumdandır bu kilimde. Bir gün mutlaka yazmak istediğim romanımın isimlerden, unvanlardan soyunmuş kahramanını bulduğumdandır.









Yorumlar

  1. Babamın namazlığı geldi aklıma, kendimi bildim bileli var; benden daha eski muhtemelen. Kendi aramızda "halı namazlık" deriz, "babanın namazlığı" ya da. Diğerleri üstünde bir ağırlığı var gibi, o da diğer seccadelerin babası gibi sanki. Herhangi bir cemaat için namazlıklar dizildiğinde en önde değilse bi garip duruyor, öyle muteber bi namazlık işte. İyi bakıldığı için çok yıpranmamış yaşına göre, bazen secdeye giderken parmak ucundan yakalıyor sadece :)

    Gülistan'dan yaptığınız alıntı nicedir aklımda olan bir soruyu hatırlattı. 7 değeriyle bu kadar sık karşılaşmamızın hikmeti nedir acaba hocam? Cennetin, cehennemin, göklerin katlarını; sevabın, ecrinin çokluğunun 7 ile anlatılmasının hikmeti nedir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    2. Yedi ve kırk sırlı sayılar. Çokluğu anlatıyor diyorlar. Üçler yediler kırklar diye gizli erenlerden de bahsediliyor. O örnekteki yedi dervişin de bu erenlerle ilgisi olabilir. Belki de her kıta için bir derviş. Yedi iklim deniyor dünya için de.
      Bence babanın halı namazlığı da ilginç bir obje, bir yazıyı hak ediyor. :)

      Sil
    3. Asil sayılar gibiler, 3 ve 7 zaten asal da... :) Rutinler için de çok uygunlar, çoğu zaman ideal tekrar sayıları olarak seçerim bu rakamları.

      Yazmak için odaklanmaya çalışıyorum uzun süredir, tekrardan dolu bir şeylerden bahsediyormuşum gibi hissetmek istiyorum; muvaffak olursam halı namazlık da nasibini alır belki.

      Sil
    4. Nasip, ben de yeni yazı yazmayınca eskilerden koyuyorum bloga. Bir çeşit diri taklidi.

      Sil
  2. Bir de kafiye var tabi, iklim kilim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar