Ah Ben (1 Ocak 2021)

1 Ocak, Cuma


Günlük güneşlik bir yeni yıl sabahı. Yine de hüzünlü. Çokça hüzünlü. Az önce balkona çıktım, günlük yürüyüşümü yaptım. Üstüme hırka almadan, içerde giydiğim giysimle çıktım üstelik. Gökyüzü mavi, ince tül bulutlar vardı yer yer. Belki yeni güzel şeylere yorardım eskiden olsa ama bir hüzün işte, hem öyle yoğun ki...

Görece geç kalktık bugün, kimsenin dersi yok tatil olduğu için. Kahvaltıya oturduğumda saat onu geçmişti. Sonra biraz bacılarla muhabbet ettik.

Bugün yeni bir defter niyetine yeni dosya açtım günlük için ve eskiden olduğu gibi dosyanın adını “Ah Ben” koydum. Kaçıncı defter olduğunu yazmadım bu sefer dosyanın başına, çünkü kaçta kaldığımı unuttum. Bir de “Bugün dünün artığı değildir,” dediği gibi bilge bir kadının belki bu yıl da geçen yılın artığı değildir. En son onüçüncü defter demiştim sanırım. Sonra zihnim gibi o defterler de dağıldı gitti. Bir iki kıldır “karahindiba desenli defter”e yazıyordum. Bazen de ayrı bir dosyada “Selam Sırfaş” diyor, bölük pörçük notlarımı kayda geçiriyordum.

“Ah Ben” yıllarca günlüğümün üst başlığı oldu, çünkü “gönüldendir şikayet”, hâlâ öyle, eski ada döndüm.


*


2020’nin dökümü: az önce okuduğum kitapların ismini not aldığım yere baktım, 58 kitap okumuşum bir yılda. Değişik türlerde, inceli kalınlı kitaplar. Haftada ortalama bir kitap, çok kötü değil. İki kitap yayımladım, dergilerde birkaç şiir, deneme, çeviri, o da fena değil. Çokça test sorusu yazdım, bazıları elimde kaldı. Boş durmaktan iyidir. Yarım romanları tamamlamaya çalışacaktım, olmadı. Eksi puan. Yazma konusunda çok iyi bir yıl değildi evet, kabul ediyorum. Bir kelimeyle özetlemem gerekirse bu yılı, belki dağınık demem gerekir. Evinsiz desem kendime haksızlık etmiş olur muyum? “Ah Ben” zaviyesinden bakarsam, evet, evinsiz bir yıl da denebilir. “Verenine şükür” yine de.


*


Türkmen edebiyatı, kültürü konuşulan bir gruba üye yaptı arkadaşlar. Değişik ülkelerden katılımcılar var. Orada gruptaşların yeni yıl kutlamalarının birinde bu yılın “sığır yılı” olduğu vurgusu vardı. On iki hayvanlı takvime bu gönderme, Türkmenler “müçe” yılları der. Ortaya bir soru attım. “Yıl ne zaman değişiyor?” Aslında biliyordum cevabı, elbette 1 Ocakta değil, 21 Martta değişir müçe yılı. Yani şimdilik hâlâ sıçan yılındayız. Sıçan yılının son ayları. Ben de sıçan yılının sonlarında doğmuşum. Bir de her müçe (12 yıllık döngü) hayat dönemlerinin biri oluyor bu hesapta. İşin o kısmını atladığımı soruma gelen bir cevapla fark ettim.

Evet, kendimi boş geçmiş bir ömrün ortasında gibi görüyordum ama müçe hesabı öyle demiyor. Şu günlerde “orta yaş müçesi”nin sonlarını yaşıyorum. Sığır yılına girince “aksakallık müçesi”ne de girmiş olacağım. Sonrası zaten yaşlılığın değişik tonları. Eh, “çoğu gitti azı kaldı.”

“Kim bilir nerede, ne zaman, kaç yaşında…”


*


Evet, ah “ben”den, şikayet gönülden… O zaman “ben” üzerine, “gönül” üzerine çalışmalara yoğunlaşmalıyım. Yeni yılın ilk günü, kim bilir kaçıncı kez “azm u cezm u kast” eylemeliyim.



Yorumlar

Popüler Yayınlar