Selam Sırfâş (28 Aralık 2019)
28 Aralık, Cumartesi
Dün kütüphaneye gittik, biraz oturduk. Bir dergi için Ezizov dosyası hazırlıyorum. Şiirlerine baktım biraz. Yıllar önce yaptığım bir iki çeviride bazı değişiklikler yaptım. Zorlama olmuş bazı yerler, bazısı tam oturmamış. Neyse… Sonra H. Amangeldi’nin Ezizov hakkında yazdıklarına baktım. Elli küsur sayfalık dosya. Yazarın blogundan indirmiştim. Basılsa 120-150 sayfalık kitap olur. İçinden 10 sayfa kadar seçip dosyaya koymak istiyorum. İyi bir eserden parça seçmeye çalışmak zor iştir. Çünkü iyi eser özetlenemez. Arada Annasoltan hakkında bir bölüm vardı 5-6 sayfa yaklaşık, onu çıkardım. Yazarın Ezizov’la doğrudan ilgili olmayan tahlillerini çıkardım. Bapba Göklen’den bahsettiği yerleri, Ahmet Bekmırat’tan bahsettiği yerleri çıkardım. Alıntıların birçoğunu çıkardım. Baktım hâlâ 36 sayfa. Yarıya bile indirememişim.
Ama bir hüzün sardı tekrar okurken. Hiç görmediğim, oturup konuşmadığım insanları kendime yakın hissettiğimi fark ettim. O bir arkadaşım gibi, öteki akrabam gibi… Acılarını, dertlerini içimde hissettim. Bu durum okuduğum metinle mi ilgili, benim ruh halimle mi ilgili onu da çözemedim. Her ikisi sanırım. Sonra içimde keşke o bahsedip geçtiği şahıslar hakkında da yazsaydı yazar dedim. Aynı kalemden bir Bapba kitabı okumak isterdim mesela. Annasoltan kitabı da. Acaba bu insanların anılarını yazacakları zaman hâlâ gelmedi mi? Şimdi değilse ne zaman?
Onlar da yazsak ne olacak, kim basar, kim okur diyorlardır belki… Belki, bugün bile yazmaya cesaret edemiyorlardır bazı şeyleri. Burası acı işte. Yetmişli yıllarda Ezizov ve arkadaşları seçerek yazıyordu muhtemelen, bu olur mu, bu yazılır mı, bunun zamanı mı… Bugün biz hâlâ seçmeye çalışıyoruz. Bu öyle mi, bu böyle mi… Ne yazayım, yazayım mı, zamanı geldi mi? Annasoltan olmak da bir seçenek aslında ama… O da neye yarar? Kim bilir, değer mi değmez mi? Kimi, kime, kimden?...
Böyle karmaşık konulara girdim mi bir çeşit savunma mekanizması gibi aklıma hemen Nev’î’nin dizesi gelir. “Gönüldendir şikâyet, kimseden feryadımız yoktur.” Bir de Yakup Peygamberin Kuran’da geçen sözü: “Hüznümü ve dağınıklığımı yalnız Allah'a şikâyet ederim.”
Şiirlere biraz daha bakacağım. Sonra daha önce kısmen çevirdiğim bazı metinleri ufak tefek eklemelerle elden geçireceğim. Amangeldi’nin Ezizov kitabı sona kalacak. Elimden gelirse rastgele beş on sayfa çevirip koyacağım. “Yalnız seninle bakilik vardır.” Ezizov’un dizesi bu. Hakkında yazılan kitabın adı aynı zamanda. Bekleyecek. Kısır döngü devam ediyor çünkü. Çevirsem, kim basar, kim okur, kimin işi?
… Ben bunları yarın yazayım diye düşünürken bir ileti geldi. “Ekizler ve Limonlar.” Hıdır-İlyas Amangeldiler limonluklarında resim çektirmişler. Yeni halleriyle, daha bilge aksakallar olarak... Hele İ. Amangeldi’nin yalnız resminde sarı limonlarla birlikte beyaz limon çiçeği de vardı. Harika resimler, Türkmen Edebiyatı sayfasına koymalıyım bir ara.
Dün kütüphaneye gittik, biraz oturduk. Bir dergi için Ezizov dosyası hazırlıyorum. Şiirlerine baktım biraz. Yıllar önce yaptığım bir iki çeviride bazı değişiklikler yaptım. Zorlama olmuş bazı yerler, bazısı tam oturmamış. Neyse… Sonra H. Amangeldi’nin Ezizov hakkında yazdıklarına baktım. Elli küsur sayfalık dosya. Yazarın blogundan indirmiştim. Basılsa 120-150 sayfalık kitap olur. İçinden 10 sayfa kadar seçip dosyaya koymak istiyorum. İyi bir eserden parça seçmeye çalışmak zor iştir. Çünkü iyi eser özetlenemez. Arada Annasoltan hakkında bir bölüm vardı 5-6 sayfa yaklaşık, onu çıkardım. Yazarın Ezizov’la doğrudan ilgili olmayan tahlillerini çıkardım. Bapba Göklen’den bahsettiği yerleri, Ahmet Bekmırat’tan bahsettiği yerleri çıkardım. Alıntıların birçoğunu çıkardım. Baktım hâlâ 36 sayfa. Yarıya bile indirememişim.
Ama bir hüzün sardı tekrar okurken. Hiç görmediğim, oturup konuşmadığım insanları kendime yakın hissettiğimi fark ettim. O bir arkadaşım gibi, öteki akrabam gibi… Acılarını, dertlerini içimde hissettim. Bu durum okuduğum metinle mi ilgili, benim ruh halimle mi ilgili onu da çözemedim. Her ikisi sanırım. Sonra içimde keşke o bahsedip geçtiği şahıslar hakkında da yazsaydı yazar dedim. Aynı kalemden bir Bapba kitabı okumak isterdim mesela. Annasoltan kitabı da. Acaba bu insanların anılarını yazacakları zaman hâlâ gelmedi mi? Şimdi değilse ne zaman?
Onlar da yazsak ne olacak, kim basar, kim okur diyorlardır belki… Belki, bugün bile yazmaya cesaret edemiyorlardır bazı şeyleri. Burası acı işte. Yetmişli yıllarda Ezizov ve arkadaşları seçerek yazıyordu muhtemelen, bu olur mu, bu yazılır mı, bunun zamanı mı… Bugün biz hâlâ seçmeye çalışıyoruz. Bu öyle mi, bu böyle mi… Ne yazayım, yazayım mı, zamanı geldi mi? Annasoltan olmak da bir seçenek aslında ama… O da neye yarar? Kim bilir, değer mi değmez mi? Kimi, kime, kimden?...
Böyle karmaşık konulara girdim mi bir çeşit savunma mekanizması gibi aklıma hemen Nev’î’nin dizesi gelir. “Gönüldendir şikâyet, kimseden feryadımız yoktur.” Bir de Yakup Peygamberin Kuran’da geçen sözü: “Hüznümü ve dağınıklığımı yalnız Allah'a şikâyet ederim.”
Şiirlere biraz daha bakacağım. Sonra daha önce kısmen çevirdiğim bazı metinleri ufak tefek eklemelerle elden geçireceğim. Amangeldi’nin Ezizov kitabı sona kalacak. Elimden gelirse rastgele beş on sayfa çevirip koyacağım. “Yalnız seninle bakilik vardır.” Ezizov’un dizesi bu. Hakkında yazılan kitabın adı aynı zamanda. Bekleyecek. Kısır döngü devam ediyor çünkü. Çevirsem, kim basar, kim okur, kimin işi?
… Ben bunları yarın yazayım diye düşünürken bir ileti geldi. “Ekizler ve Limonlar.” Hıdır-İlyas Amangeldiler limonluklarında resim çektirmişler. Yeni halleriyle, daha bilge aksakallar olarak... Hele İ. Amangeldi’nin yalnız resminde sarı limonlarla birlikte beyaz limon çiçeği de vardı. Harika resimler, Türkmen Edebiyatı sayfasına koymalıyım bir ara.
Yorumlar
Yorum Gönder