DERDİN BÜYÜK OLANI

(Eski bir deneme, on yıllık belki belki on beş.)

Bir çiftçi toprağa bir avuç tohum atsa, bu tohumlardan çoğu çürüse ve bir kısmı filizlense hikmet nazarıyla bakar, deriz ki; çiftçi kazandı. Çünkü göveren başaklar attığı tohumdan daha fazla tane verecek. Bu, hadisenin çiftçi bakış açısından görülen manzarasıdır. İşe tohumlar açısından baktığımızda ise şunu görürüz. Çürüyüp gitmek istemiyorsa eğer, her tohum tek tek yeşermek zorundadır. Bir takım insancıkların zayi olmasına ne kadar hüzün verici de olsa bu örneğin gözlüğüyle bakabiliriz. Bizden önce de bakmışlar zaten. Mesela Yunus’ta var bu benzetme:

"Miskin adem oğlanını
Benzetmişler ekinciğe
Kimi biter kimi yiter
Yere tohum saçmış gibi"

Olaylara ibret nazarıyla, biraz da hüzünle bakar derviş. Bu arada hüzün de iyi bir şeydir aslında. Ne var ki hüznün iyiliği bu yazının konusu değil. Evet, derviş olaylara bakar, ama müdahil olmayı, olayların içine girmeyi çok düşünmez. Yani işin hikmetini araştırırsa da hikmetinin olup olmadığını sorgulamaz. Yitenlerin suçu ne sorusu kader inancını zedeleyebilir. Elbet vardır bunun da bir hikmeti. Dervişin ön bakışı, “bu böyledir” ifadesiyle özetlenebilecek bir duruşta okunur. Zaten bir planlayan varken ve tek planlayan o iken dahasıyla uğraşmak havanda su dövmektir de ondan. İşimiz eşyaya bakıp tefekkür damıtmaktır. Yitenler hüzün vericidir yine de, yitmemeleri için bir şeyler yapmalıdır. Bir de bu bir şeyler yapmak yitmelerin önünü almak için değil, vazife olduğundandır. Ayrıca bir şeyler yapmak yitmemenin güvencesi de olabilir.
Ya da şöyle, deniz yıldızı hikayesi malumumuz. Sahile vuran deniz yıldızları, onları denize atan genç ve “Ne fark edecek?” diyen adama verdiği cevap. Orada, o genç “Ama bunun için çok şey fark edecek.” derken, biz de, asıl o genç için çok şey fark edecek diyebiliriz. Sahillerde koşuşturmak boşuna değildir çünkü, üstelik iradidir, isteğe bağlı, gönüllülük esaslı. O genç denize attığı her deniz yıldızıyla daha bir yıldızlaşmaktadır. Yıldızlar açısından aynı şeyi, aynı rahatlıkla söyleyemeyiz ama. Çünkü ne sahile vurmakta, ne denize atılmakta onların iradesi etken olmamıştır.
Tekrar tohuma dönecek olursak, çiftçinin yapması gereken tohum atmaktır elbette. Sonra burada “Tohum saç bitmezse toprak utansın.” da devreye girer. Çiftçi açısından oldukça rahatlatıcı olmalı bu. Devamı da öyle “Hedefe varmayan mızrak utansın”. Adam çalışıp çabalamış olsa da, elinde olmayan şartlar yüzünden sonuç istediği gibi olmayabiliyor. Rahat olsun tabi. Adı üstünde elinde olmayan sebepler. İnsanın hazırlayabileceği, parmak karıştırabileceği sebepler o kadar az ki. Ama bu rahatlama adına toprağı, mızrağı suçlamak da gerekmez bence. Tohumu ve mızrağı atan elle beraber, toprak veya mızrak da istenilen fiilin ortaya çıkması için gerekli olan birçok bileşenden biri sadece. El gibi tohum da kendine biçen rolü oynuyor, mızrak da.
Yine de tohumun derdi, derdin büyük olanı gibi geliyor bana. Kendi sonuna, hayat memat meselesi göverişine veya çürüyüşüne, dışardan biri gibi bakmak, kendi varlığı üzerine bacak bacak üstüne atıp ahkam kesmek her babayiğidin harcı değildir de ondan.

Yorumlar

Popüler Yayınlar