BİRLİKTE YÜRÜMEK

(Eski bir yazı, en az on beş yıllık...)

Bu satırları yıldızların altında yazıyorum. Hava epey soğudu geçtiğimiz günlerde. Yağmurlu ayazlı günler ve geceler geçirdik. Son iki gün ise oldukça iyiydi diyebilirim. Böyle aylı yıldızlı gecelerde köyde olsaydık bir iki arkadaş gece yürüyüşlerine çıkardık. Yıldızların altında çoğu zaman konuşarak, bazen de hiç konuşmadan belki bir saat, belki iki saat yürürdük.
Sessiz yürüyüşlerden nedense daha çok hoşlanırdım. Bazen bir arkadaşla böyle uzun süre hiç konuşmadan yürüdüğümüzü bilenler takılırdı. Sizin samimiyetinize hiç aklımız ermiyor. Bu nasıl samimiyettir ki konuşacak ortak konunuz bile yok. Bize birlikte yürümek yetiyordu oysa. Herkes kendi hayal alemine dalıyordu bu gece yürüyüşlerinde. Herkes göğün altında, kalbiyle başbaşa kalıyordu.
Birlikte susmak, birlikte konuşmaktan çok daha bütünleştirici olur bazen. Bunu da bilenler bilir. Aslında benim gördüğüm kadarıyla hayat da böyledir. Hayatta iki kişilik, üç kişilik, üç bin, üç milyon kişilik yürüyüşler vardır görünüşte. Ama o yürüyüşlerde de herkes kendi yürüyüşünü yürüyordur aslında. Huzur’un bir yerinde Tanpınar “Yolun büyüğü, küçüğü yoktur. Bizim yürüyüşümüz ve adımlarımız vardır.” diyordu. Buna katılıyorum ben. Önemli olan yürüyüşün sahihliğidir. Bu da herkesin ferdi amelidir. Aynı yolda yan yana omuz omuza yürüyen iki adam görürsünüz, bu gidişle aynı yere varacak gibi görünürler, ama bir bakarsın biri bahara varmış, biri güze. Biri dağa varmış, biri düze. Burası masal cümlesi gibi oldu. Aslında lafı süslemek için değil, dilime geli geliveren sözü söylememek için böyle yapay bir yola saptım. Sözün gelişine göre söylesem, biri cennete varmış biri cehenneme demem gerekecekti.
Bu düşüncenin muhayyilemde dal budak salması birkaç ay öncesine ait bir yaşantı. Bir arkadaşla bereber mp3 çalıcı aldık. Sonra belki de aynı parçayı dinleyerek, beraber yürüyoruz okuldan yemekhaneye doğru. Bir anda yukarıda özetlemeye çalıştığım düşüncelerin içimi acıttığını duydum. Bak işte beraber yürüyorduk. İkimiz de dinliyorduk. Ama aynı yolda, görünürde aynı istikamette yürüyor olsak da ikimizin kulaklarında o anda farklı sesler vardı. O sesler bizi alıp farklı duygulara, farklı iklimlere götürüyor olmalıydı. Zaten hep başka şeyler düşünüp, aynı olayı bile farklı açılardan görmüyor muyuz?! Bu düşüncenin bu yönleri değil asıl acı veren tarafı, iş gide gide mezarda yalnız yatmaya ve bu dünyada birlikte veya yalnız attığın her adım için tek başına hesap vermeye varıp dayanıyor. Aynı yolda yürüsek de başka yerlere gidiyoruz madem, birlikte yürümelerimizi içe yolculuklarımız için uygun hava koşullarına sahip limanlar haline getirmemizden doğal ne olabilir değil mi?
Bir zamanlar sanırım fakirin bir alışkanlığının taklit edilmesiyle öğrenciler arasında bir moda yayılmıştı. Okulun arkasında boş bir alan vardı. Aslında futbol sahasıymış ama bir zamanlar bir akıllı çıkıp asfalt kaplatmış. Şimdi düşenin kolu bacağı sakatlandığı için pek futbol sahası olarak kullanılmıyor. Oraya çıkar yürüyerek kitap okurdum. Sonra baktım bazen beş altı çocuk ayrı ayrı almışlar ellerine kitaplarını yürüye yürüye okuyorlar. Okumak da bir yürüyüştür aslında. Cümleler arasında; hayaller, düşünceler arasında yürümek. Yürürken okumak bu yürüyüşü daha bir katmerliyor belki. İki yürüyüş birbiriyle hayat buluyor. İki dostun birlikte susarak yürümesi gibi.



Yorumlar

Popüler Yayınlar