Dodurga (Selam Sırfâş)



2 Temmuz 2019, Salı

Köydeyim. Denizli’ye ve Dodurga’ya uğrayıp geldik.

Hayat devam ediyor. Ama geride bıraktıkları var. Her Dodurga ziyaretimizde Hilal’in dedelerini ziyaret ederdik. İki eski toprak, gün görmüş insan. Son yıllarda yatağa bağlı yaşıyorlardı. Bu kez her ikisini mezarlıkta ziyaret ettik.

Yitip gitmiş mezarlar üzerinde yürüyoruz. Yeni ölüler kaybolmuş eski mezarlar üzerine kazılmış yeni mezarlara gömülüyor belki. Sıkışık düzen. Dünyadaki gibi…

Ramazan dedenin mezarının yanında eskilerden kalma bir mezar taşı. Mermer, sarıklı, iyi bir yazıyla yazılmış, oyulmuş. Sarığın üzerine bir çiçek kondurmuşlar karanfil sanırım, yosundan seçilmiyor. Mezar taşının üstünde “Hüve’l-Hallakü’l-Baki” kimin taşıymış bu, bilmiyorum. Düşmesin diye taşlarla desteklemişler. Okumak için aşağıdaki taşları kaldırmak gerekecek. Yan tarafta yerde yatan ayak ucu taşı. Mezarın ayak ucundaysa yumuşak taşa oyulmuş alelade bir tarih. Bu iki mezar taşı aynı kişi için mi yoksa üst üste yatan, iki farklı tarihte yaşamış farklı insanlar için mi dikilmiş anlayamadım. Mezarların arasında yer yer ince selviler, kalın selviler. İnceler otuz kırk, belki elli yıllık; kalınlar yüz, yüz elli yıllık mı, daha mı fazla kim bilir… Sonra otlar, otlar. Çiçek açmış ebegümeçleri. Bazı hâlâ ziyaretçisi gelip giden bakımlı mezarlar üzerinde çiçekler.

İşte yarısı köy meydanının, pazar yerinin altında kalan mezarlığın kalan ve hala misafirlere kucak açan bölümü.


*


Akşamüstü Fatoş ve Hilal’le Akpınar yürüyüşü yaptık. Biz giderken dört kız dönüyordu. Herkes kendi akranıyla yürüyor. Akşam epey konuştuk, sohbet muhabbet. Bike’nin yatılı okul hatıralarını dinledik. Gece yarısı, kızlarla yengemlerde yatmak üzere çıktık. Yıldızlar öyle parlak, daha yakında sanki. Köy yıldızları, hele yazın, insana böyle yaklaşırlar.

Duvarda kocaman bir akrep vardı. Onu öldürdüm, tedirgin olduk. Her duvara, minderlerin altına korkarak baktık. İçimde bir muzip, bunu öldürdük ama sakın Yunus’un evcil hayvanı olmasın, diyor. Ben uyurken kızlar hala konuşuyordu.

Sabah kitaplığa baktım. İki kitap seçtim. Bu sefer rahmetli ağabeyimin öğrencilik yıllarında ders için okuduğu kitaplar. Eski baskı, her yeri çizilmiş, sayfa kenarlarında bazı notlar da olabilir. Nurettin Topçu’nun “Bergson”u ve Bedia Akarsu’dan “Çağdaş Felsefe”. Akşam Fatoş’un kitaplığından bir “Sözler” bulmuştum. Bugün gündüz gözüyle tekrar bakacağım. İri yazılı kalın sayfalı baskısını bulabilecek miyim bakalım.

Yorumlar

Popüler Yayınlar