Felsefenin Çağrısı



12 Şubat, Salı

“Felsefenin Çağrısı”nı okudum geçen hafta. İyi oldu. Bu Nermi Uygur'dan okuduğum ikinci kitap. Ara ara hocanın külliyatına devam edeceğim sanırım.
Felsefenin ne olduğunu anlatan bir deneme denebilir bu kitap için. Bir felsefeci felsefe tarihine girmeden felsefe hakkında tartışıyor. Önce bir felsefe sorusunun nasıl bir şey olduğu ve aslında ne olmadığı tartışılıyor kitapta, sonra felsefede temellendirme üzerinde duruluyor. Yine temellendirme nedir ve ne değildir bağlamında? Sonra metafizik ve felsefe karşılaştırması yapılan bölüm var. Uzunca bir fikir jimnastiği ve sonunda felsefe ile metafizik arasındaki ilişkinin aslında ne olduğunu anlatıyor Nermi Uygur.
Daha önceki iki bölümde belki çoğu felsefeci aynı şeyleri söylerdi, bu bölümde ise filozof Nermi Uygur'un yaklaşımı öne çıkıyor sanırım ve bu bakış sonraki bölüme de yansıyor bir bakıma. Dördüncü bölümde felsefe yapmanın bölük pörçük bir eyleme (eylem sözcüğü yerine eyleme sözcüğünü tercih ediyor hoca) olduğunu anlatıyor. Neden böyle olduğunu ve olması gerektiğini de açıyor ayrıca. Bütünlüklü bir felsefe sistemi olsa olsa bir metafizik olur da ondan.
Son bölümde felsefenin dünü bugünü yarını hakkında konuşuyor yazar, filozofla felsefe tarihçisini karşılaştırıyor. Uygur'a göre her felsefe tarihçisi aynı zamanda filozof, her filozof aynı zamanda felsefe tarihçisidir. Ama eserleri ve öncelikleriyle iki farklı isimle ortaya çıkmışlardır. Felsefenin dünü bugününü belirlediği gibi bugünü de yarını hakkında ipuçları verebilir.

Yoğun bir anlatım. Dili kullanımı da kendine özgü. İtiraf edeyim başta biraz zorlandım. Sadece felsefecilerin terimlerinin neyi anlattığını kestirememekten değildi bu zorlanma. Terimler dışında Türkçeyi tasarrufu da zaman zaman kendine has Uygur'un. Mesela Eski Anadolu Türkçesine ait bir eki çağdaş Türkçede aktif olarak kullanabiliyor. “-dıkta” ekiyle karşılaşınca önce yadırgadım. On dördüncü, on beşinci asırlara ait metinlerde kullanılır bu ek. Günümüzde de bazen şairler, o da hamasi bir anlatım arzuladıkları zaman kullanırlar. Uygur ise felsefi eserde kullanıyor. Hem de sürekli ve ekin bilindik kullanım alanını daha da genişleterek. Sonra alıştım. Demek böyle de oluyormuş diye düşündüm. Belki başka kullananlar da vardır da benim dikkatimi çekmemiştir, dedim. Hatta hayranlık duydum, helal olsun, benim cesaret edemeyeceğime cesaret etmiş diye düşündüm. Ben de bazen az kullanılan unsurları yazıda kullanıyorum ama bu, isim, sıfat, fiil gibi sözcük bazında kalıyor. Bir eki sistematik olarak yazı dilinde canlandırmaya çalışmak dili özgün tasarrufta daha üst bir aşama olmalı.

Bir felsefe öğretmeni olsam öğrencilerime okutmak istediğim bir kitap olurdu "Felsefenin Çağrısı". Belki felsefe tarihini özetleyen kitaplardan daha zihin açıcı olurdu bir genç için. Ama okurken destek olmak gerekebilirdi. Sadece kurmaca okumaya alışan gençler deneme, hele ki böyle felsefi bir deneme okumakta zorlanabilirler.
Ama bir taraftan da küçümsememek lazım gençleri. Ben hocalarından daha iyi okuyan, çok daha iyi anlayan o kadar çok genç gördüm ki...

Yorumlar

Popüler Yayınlar