Slm Sırfaş (1 Şubat)



1 Şubat

Kaç gündür iflah olmaz bir alerjiden mustaribim. Kaşınıp duruyorum. Doktora gitmek istemiyorum yine de. Kendi kendime perhiz yaparak kurtulabileceğimi sanıyorum. Böyleyim ben, doktora gitmeyi sevmem. Dayanabildiğim kadar dayanırım.
Birkaç kitap okudum arada. Birkaç hafta sonra ders kitaplarını okumaya başlayacağım için bu arayı başka şeyler okumak için bir fırsat kabul ediyorum.
Oğuz Atay'ın “Bir Bilim Adamının Romanı” romanı vardı kitaplıkta. Ne zamandır öyle bakıp duruyordu. Onu okuyayım dedim. Kim bilir kaç yıl önce başlamışım okumaya. İlk bölüm okunmuş, ayraç var orada. Bir şey hatırlayamadığım için baştan aldım.
İlginç ve önemli bir şahsiyeti anlatan biyografik bir roman. Oldukça didaktik. Kahramanı şüphesiz çok önemli bir insan ama yazar yazma sürecinde zorlanmış ve gerçeğe bağlı kalmak zorunda olduğu için sıkılmış gibi geldi bana. Başka türlü de kurgulanabilir ve belki daha iyi olurdu. Bilemiyorum, Oğuz Atay'dan daha iyisini bekliyordum sanırım. Ama dar bir alanda, sınırları çizili bir konuda kendini baskıda hissetmiş de olabilir.
Mustafa İnan'ı sevdim. Herkese yardımcı olmak isteyen, işini seven, sabah işe giderken gazel ezberleyen bir hoca, bir mühendis. Zamanının özelliklerini taşıyan bir aydın. Onun şu sözlerini romanı okurken not ettim.

“Herkes hafızasından, hafızasının zayıf olduğundan kolaylıkla şikayet eder, fakat asla zekasından yakınmaz. Bilmez ki hafıza, zekanın bir unsurudur.”

Buna benzer bir söz daha hatırlıyorum. Dünyada en iyi dağıtılan payın muhakeme olduğundan, çünkü kimsenin kendine düşenden şikayet etmediğinden bahsediyordu. Buna rağmen herkes hafızasından şikayetçiydi. Kim söylemiş bunu, hatırlamıyorum.

“Hikmet, bu âlemin olaylarına onun üstüne çıkarak mütevazı bir şekilde bakmak, aralarındaki iç âhengi sezmek, aşk ile realitenin derinliğine nüfûz etmektir.
Bu anlamda bir şair, bir mutasavvıf ve veli, âlimden çok derin olarak realiteye ulaşabilir. Kim iddia edebilir ki bugün Einstein, Mevlana'dan daha çok tabiat sırlarına erişmiştir?”

Hocanın kendine göre bir yaratıcı inancı varmış. Sani-i a'zam-ı kâinat dermiş.

*

Nermi Uygur ismine “Türkiyede Felsefenin Gelişimi” dersinde rastlamıştım. Felsefe hocası bir denemeci. Önce denemelerinden bir seçki olan “Denemeci”yi okudum, şimdi “Felsefenin Çağrısı”na başladım. 
Başka bir kaç şey daha vardı bu arada okuduğum ama bu kadar yeter, sıkıldım artık bu konudan, rapor verecek değilim ya birine.

Yorumlar

Popüler Yayınlar