Kumru, Sincap, Kırlangıç ve Geçip Giden Günler

16 Temmuz

Rüyamda bir badem ağacı görüyorum. Damın yanındaki ağaca benziyor ama ben kirazın altındaki köşkteyim. Ağacın kökten sarsıldığını görüyorum. Sonra bakıyorum içi kovuk haline gelmiş. İçinden üç büyük fare çıkıyor alacalı, ağacın içini kemire kemire boşaltmış olmalılar. Ağaçtan çıkıp koşmaya başlıyorlar, sanki çıkınca büyüyorlar, bu hayvanların önce daha büyük kemirgenler olduğunu düşünüyorum gelincik gibi bir şey, sonra porsuk mu düyorum ama porsuk ağaç kemirmez diye düşünüyorum en sonunda kunduz olduğuna hükmediyorum. Birisiyle kunduz oldukları konusunda konuşuyoruz. Önlerinden çıkan bir horoz, yanında birkaç da tavuk olabilir, o hayvanlarla burun buruna geliyor, kunduzlar evin önünden yukarı yola doğru kaçarken horoz da bana doğru kaçıyor.
...
Cumartesi Kadir Ağabeyim geldi, dün Acıpayam'a döndü. Hafta sonu düğün vardı. Babam düğünde bazı tanıdıklarla görüştü, halamla, Fikret Sönmez'le, Karaca Hüseyini dayıyla vs... Düğün Şemsi Halamın torununundu. Halam babamın yanına oturdu. Öyle konuşmadan duruyorlar. Kızı halama “Ana, abim abim diyordun, işte abinin yanına geldin, birşeyler sorsana, konuşsanıza.” dedi. Halam, “Nasılsın dedim işte ya, o da iyiyim dedi.” diye cevap verdi. Sonra biraz manzara seyrettik, Selahi dayıyı ziyaret ettik.
...
Gece uyandıkça kelime-i tevhit, kelime-i şehadet, la havle, salavat okuyor.
...
Sabah bizim insanlar bu yaz günlerinde Acıpayam'a çalışmaya mı gitti, diye sordu. Evet, çalışıyorlar, dedim. Ekin biçmeye gitmişlerdir, dedi. Ellikleri takarlar, takır takır biçerler, Acıpayamlılar da görsün ekin nasıl biçilirmiş, dedi sonra. Nezahat'tan başka kim var ellik kullanabilen, diye sordu. Bilmiyorum, dedim. Nuray Gelin öğrendi mi acaba, dedi önce, sonra onuun da ellik takmasa bile iyi biçeceğini söyledi.
Aklıma geldi, evde bir yerlerde ellik var mı acaba, saklanması gereken antika eşyalardan biri de ellik. Çok önemli.
Sabah kalktı erkenden, evin önüne çıkacağım, dedi. Çıktı, arkaya doğru gitmiş biraz, bir an için göremeyince korktum, arkasından baktım, köşede dikeliyordu... Sonra, hava ne güzel değil mi, dedim. Evet, güzel ama belli olmaz, akşamüstü çok yağmur da yağabilir, dedi. Tekrar yatarken, çok yağmur yağarsa fırıncıların ekmek pişirmeye fırsat bulamayabileceğinden bahsediyordu.
Ekmek çıkmazsa biz yine idare ederiz, unumuz olur, ekmek pişiririz, şehirdekiler aç kalır, dedi. Ben kendim bile ekmek pişiririm, hamur yoğururum, saçı da kurarım, diye devam ediyordu. Hiç pişirdin mi, dedim. Biraz durakladı. Kendi zamanımda hasta sayrı olmadılar, lazım olsa pişiririm, dedi. Sonra bekarken pişirdim, dedi. Kusuru'da mı pişirdin, Yanık'ta mı dedim, bilemedi. Sanırım hiç pişirmemiş ama pişirebileceğine inanıyor.
...
Şimdi bir kemirme sesi duydum, sessizce gittim, bir sincap, yukarı dallara tırmandı, işine devam ediyor.
Sabah kuş sesleri, serin rüzgar, sincap sesi var burada. Öyleyin ağustos böcekleri, kuşların sesini zaman zaman bastırıyor. Gün batımından az önce bir sürü kırlangıç gökyüzünü dolduruyor. İçlerinden çok yükseklere çıkanlar oluyor. Babama, bu kuşlar “sındılı” değil mi, dedim, evet, dedi. Güneş batınca balkonun hemen önündeki sarı çiçek kocaman parlak çiçeğini açıyor. Az ilerde uzun boylu iri papatyalardan var, epey de deve gülü dediğimiz gülhatmilerden var. bu çiçeklerin katmerli olanları var, onlardan da var birkaç tane. Balkonun altındaki kasımpatılardan biri de açmış, yaza ait bir tür olmalı.
...
“Eyinti sayıntı” diye bir ikileme öğrendim, eyintiyi zaten bilirdim de sayıntıya dikkat etmemişim. Saymaktan geliyor, eyinti nereden geliyor acaba, eğilmekle ilgisi olabilir mi?

Yorumlar

Popüler Yayınlar