Selam Sırfaş

15 Mart

Rüyamda bir göl kenarımdayım. Bizim köydeki küçük gölümüz gibi aynen. Çevrede insanlar var. Gezmeye gelmiş olabilirler, belki de piknik yapıyorlar. Orada bir adam kumdan küçük kazan gibi bir şey yapıyor. İçine gölün kenarındaki bulanık sudan koyacak, süzecek, sonra kullanacak. Bir çeşit su arıtma mekanizması yapıyor yani. Bu sudan koyacağına biraz ilerdeki duru yerinden su alıp koysa diye düşünüyorum.
Biraz ileri gidiyorum. Yine benzer bir şey görüyorum sanırım. Aslında bu arıtma işlemine gerek var mı, belki gölün içlerinde su buradan çıkacak sudan daha temizdir diye düşünüyorum.
Biraz daha ilerliyorum. Göle akan küçük bir çay görüyorum orada, bizim göle akan Aydere’nin suyu kadar var. Ama o taraftan değil çınarlarla tepelerin arasındaki boşluktan akıyor. Bu su gölün suyundan daha temiz diye düşünüyorum. Suyun geldiği tarafa bakıyorum hiç suyu kirletecek bir şey yok görebildiğim mesafede.
Çevredeki insanlara “Gelin, bu suyu kullanın, bu su daha temiz.” diye sesleniyorum.
Rüyadaki sembolleri pek anlamadım. Akşam “Modern Felsefe” kitabından Kant hakkında bir bölüm okumuş, çok anlayamamıştım, gündüz de biraz İmam Gazali okumuştum. Felsefenin lüzumu hakkında düşünmüştüm birazcık, bilinç altımda gündüzki işler bu şekilde mi şekillendi acaba.
Geldiyev’in bir şiiri vardı;

“Mecali kalmayıp sararan yaprak
Kargalara tahtın koyduğu aylar,
Duygular incelir saçın teli dek,
Düşte devam eder gündüzki şeyler.”

Onun gibi bir şeydir belki de, gündüzki düşünceler düşte devam etmiştir.
Gerçi o aylar geçti aslında, bahar yine her zamanki gibi badem çiçekleriyle geldi, sokaklara sokulabildiği kadar sokuldu. Hatta çiçek açan birkaç kayısı ve vişne de gördüm bugün ama zihnim nedense sarı yaprakların tahtını kargalara koyduğu aylarda kalmış. Kargalar da o günlerin geçtiğinin farkına varamadı sanırım. Hala akşam üstleri başımın üstünde dönüp duruyorlar.

Yorumlar

Popüler Yayınlar