Ah Ben (Denizli Günlüğü) / Pencereden Görünen
4 Ocak, Perşembe
Sabah kahvaltı masasını topladım. Sildim. Çaya devam ediyorum. O an mutfak penceresinden görünen manzara dikkatimi çekti. Aslında her zaman görünen şeyler, pencereyi açıp baksam bu manzarayı bütün de görebilirim ve bu bütünlük çok şey çağrıştırmaz belki. Pencere manzarayı anlamlı parçalara bölüyor.
Evet, öyle. Önce üstteki açılabilir pencere başka bir manzara, alttaki sabit cam başka manzara. Sabit manzara ayrıca parmaklıklar marifetiyle beş parçaya ayrılmış.
En alttaki dilimde bir pırnal çalısı (pıynar) var. Doğanın en el değmemiş bitkisidir belki pırnal. Büyük konuşmayı sevmem ama belki de şimdiye kadar kimse bir pırnal çalısı dikmemiştir. Ne bir çiftçi ne orman işletmesi dikmez o çalıyı. Bu yönüyle en doğala, çocukluğa, el değmemiş, insana direnen ormanlara işaret var orada. Nasılsa şimdilik hayatta.
Bir üstteki dilimde ise büyük bir tezat olarak en fazla müdahaleye maruz toprak parçasını görüyoruz. Küçük, renkli menekşelerle kocaman bir çiçek resmi çizilmiş. Yeşil çim, mor ve sarı menekşeler hep planlanmış şeyler. Bana bir çeşit sosyal mühendisliğe işaret ediyor gibi geldi. Kurumlar birinci dilimi ikinciye çevirmek derdinde belki, insanı ait olduğu doğal halinde rahat bırakmak istemiyor. Ne toplumlar, ne doğa aslında böyle bir şey değil. Belki güzel görenler de olabilir ama güzel de değil bence. Ütopya gibi bir şey ama her ütopik imaj gibi distopik aslında. Sonra insan ve evler var üstteki bölünmüş karelerde. O evleri hergün görüyorum ama oralarda yaşayan kimseyi tanımıyorum. Belki onlar da birbirini pek tanımıyordur.
Oraya gitmem. Gidemem. O insanlarla aramda camdan bir duvar var. Yalnız ilerde bir yerde güvercin besleyen birileri var. Onların güvercinlerini seyrederim arada. Güvercinler açılan pencereye işaret eder zaten. Üst pencerede görünür olur.
Ufuklar nefes almak için iyidir. Üstteki manzara bir bakıma ulaşılmaz, mesafe uzak, yürüyemem. Belki onun için hayalen ulaşılabilir. Plan değil hayal. Gerçek değil mecaz. Uzak olduğu için yakın. Camı açap dalıp gidebilirim o manzaraya.
O manzara da üç parça aslında. Yakın planda önü tarla arkası orman birkaç ev görüyorum. Çok insanın hayalidir bu. Uzaktan hoş görünür. Oraya gitsen, oradan da bu taraf benzer şekilde görünüyordur muhtemelen. Yeşil orman olarak görülen tepenin arkasında mor dağ. Daha uzak. Dağlar böyle renk değiştirir uzaklaştıkça. Gerçekler, nesneler, olaylar hep öyledir. Bazen bu iki görüntünün arası sisle kaplanır, daha ilginç olur. En üstteyse gökyüzü. En genel. En çok değişen ama her yerde aynı olan. İnsan elinin kolay kolay müdahale edemeyeceği manzara parçası.
Gök parçası hem resmin en altındaki tekil pırnal çalısını hem uzak mor dağdaki çamları, çalıları kaplar. Refüjdeki planlanmış çiçek resmini de ayırmaz. Sonra o bulutlar var ya, yağmur dökerken de hepsine birden döker.
Yorumlar
Yorum Gönder