Ah Ben (Yıl Biterken)


27 Aralık, Çarşamba

Bir yıl daha bitiyor. 2023 cumhuriyetin yüzüncü, benim ellinci yılımdı. Özel bir yıl gibi belki ama pek bir özelliğini görmedim. Gerçi bugün görmediğim bir şeyi belki on yıl sonra görürüm. Bazı şeyler sonradan görünür. Belki de hiç öyle görünecek bir şey yoktur, genelde olmaz zaten.

Günler hızlı geçiyor, kısa günler evet, ama sırf ondan mı emin değilim. Pazara gittim az önce, kereviz, pancar, roka gibi şeyler aldım. Eve geldim, sebze doğradım. Sabah mutfağı toplayıp biraz kitap okumuştum. İşte ikindi oldu, Vehbi’yle Hilal eve geldi. Bu kadar çabuk bitmemeli bir gün ama bitiyor. Soru hazırlamam lazım, bazı günler hiç açamıyorum dosyayı. Bazen açıyorum öylece kenarda duruyor. Bir şeyler bekliyorum sanki, bir haber, bir müjde, bir… Yok öyle bir şey. Güzel bir rüya bile olur, ama teselli çok az. Dışarı çıkabilirsem güneşin ışıdığını, bulutların beyaz olduğunu görüyorum örneğin. Çıvgınlar ötüşüyor dallarda, çimenler çiğli, bazen yağmur çiseliyor. İç açan şeyler bunlar. Teselli.

Bu yıl ölüm çok çaldı kapımızı. Bahar için derler ama sonbahar, kış ölümler getirdi bu sefer. Her ölüm yaralayıcı. Hüzünlü. Kendi ölümümün keşif kolları. Kayınpeder öldü önce, sonra sevgili Hatice Halam, en son Abbas Eniştem. Kısa aralıklarla kapıyı çalan ölümün kalanlara verdiği bir mesaj vardır belki. 

İçimden neler neler yazdım halamın, eniştemin ardından. İnsanın değeri yokluğunda daha çok hissediliyor derlerdi, doğruymuş. Ama giden gitti artık, dua, bir yasin, başka ne yapılabilir ki. Çileli bir hayat yaşadı halam. Çok özel, çalışkan bir kadındı. Dağ gibi duruşu, kaya gibi imanı vardı. Abbas Enişte de büyük adamdı. Hoşsohbet, eli açık, gönlü geniş... Eski mesai arkadaşları zengin oldu, o olmadı. Mütevazı bir evde yaşadı hep. Önce kutu gibi bir lojmanda yaşadılar uzun süre. Kaç metrekareydi acaba? Ben “90 filandır” dedim, Fatma “yok daha büyüktür” dedi. O küçük evde bir çok da misafir ağırlarlardı. Sonra o zamanlar İstanbul’un en dışı olan Beylikdüzü’nde yine mütevazı bir ev aldılar. İki kişi çalışarak, uzun yıllar çalıştıktan sonra. “Eh, normali bu,” diyen olur şimdi. Evet normali bu ama zaten onun için büyük ya. Normal bir hayat yaşamayı başardığı için. “Sağ salim ölebilmek” böyle bir şey. Öldü işte. Milyon dolarları olsa ne olacaktı. Şimdi arkasından gönül rahatlığıyla rahmet dileyebiliyor, dua edebiliyoruz. 


Birkaç gün önce yine parka kadar gidip geldim. Dönüşte ezan okundu. Namazı Hazreti Ömer Camii'nde kıldım. Bizim mahallede cami adları böyle. Dört halife ve Hazret-i Fatıma adına camiler var. Yerdeki halı daha önce de dikkatimi çekmişti, çintemani deseni kullanılmış. Bu desenin ilginç yolculuğu geldi aklıma. Eski Uygurlar, Horasan, İran, Selçuklu, Osmanlı derken şimdi bir camide karşıma çıkabiliyor bir desen. Pars motifi de derlermiş buna. Bereket, uğur gibi anlamları vardı sanırım. Belki Budizmle de ilgisi olabilir. Neyse. Asıl dikkatimi çeken mihrabın iki yanındaki yazılar oldu. Önce aynı söz sandım, dikkat edince aralarında küçük bir fark olduğunu anladım. 

Sağ tarafta “Vakti geçmeden namaz için acele edin” yazıyordu, sol tarafta “Ölüm gelmeden namaz için acele edin.” Fark ise sadece bir harf “f” ve “m”.

Öyle, öncelikler skalasını gözden geçirmek lazım.






Yorumlar

Popüler Yayınlar