Köy Yolu


8 Eylül

Dün ağır bir gün oldu. Sabahtan başlayarak köye ya da Çameli'ye gideceğini söyledi durdu babam. İki üç defa uzun uzun anlattım. İkna oldu. Hemen yine unutup aynı şeyleri söyledi sonra. Kadir Hocayla görüntülü konuşturdum, bir de o anlattı. Yattı. Çok geçmeden kalkıp tekrar köye gideceğim, dedi.
Hadi gidelim o zaman, dedim. Seni bırakıp geleyim, diye dışarı çıkardım. Maalesef biraz da sert konuştum. Dışarı çıkıp yirmi otuz metre kaldırımda yürüyünce yoruldu. Biraz dinlenip geri döndük. Sinir sistemim alt üst oldu. Daha pabucunu tek başına giyemiyorsun, köyde tek başına nasıl yaşayacaksın? dedim.
Geri geldiğimizde artık ev aramak yok, bu evde durarız, gibi şeyler söyledi.
Bu sabah çekmeceden paralarını almış, cebinden çıkardıklarıyla birleştirmiş, saymaya çalışıyordu. Beraber saydık 380 lira çıktı.
Sandıkta kadın çapıtları vardı, diyor. Sandıkta (komidin) sedece senin çapıtların var, dedim. Şaşırdı. Buraya nasıl gelmiş onlar, dedi. Nasıl geldiğini anlattım. Ben deliriyorum herhalde, dedi. Delirmediğini, sadece biraz unutkan olduğunu söyledim. Paranın nasıl geldiğini, çapıtların nereden nasıl geldiğini anlattım tekrar.
Odada adım yazılmış olduğuna göre eskiden bir ara burada kalmış olmam lazım diye düşünüyor şimdi. Bu ev eskiden benimmiş, adımı yazmışlar herhalde Eyüpoğlu'nun çocukları diyor.
Yanlışlıkla bizim paraları mı aldı diye endişelenmiş. Ben bankaya gidip paralarını çekiverdiğimi söyledim, elli lirasını bana verdi. Tamam ben bununla üzüm, kavun alırım, beraber yeriz diye verdiği parayı aldım.

10 Eylül

İki gündür köye gitmek istedikçe uzun konuşmalar yapıyor, ikna ediyorduk. Bu sabah Hilal'le Vehbi okula gidecekleri için erken kalktılar. Ben yatarken onların sesini duydum. Hilal, “Yalnız inme baba, senin oğlana haber verelim, o da seninle insin.” diyordu. Hemen kalktım, yüzümü yıkadım, hızla pantolon, gömlek giydim. Babam bastonunu eline almış, bekliyordu.
“Nereye baba?” dedim.
“Bir yola çıkayım bakalım, yola çıkınca yürüye yürüye buluruz.” dedi.
“Ne bulacaksın?”
“Köyü.”
Hemen yolculuk taburemizi aldım, çıktım ayakkabısını giydirdim. Birkaç molayla okulun arkasından askeriyenin köşesindeki döner aynanın yanına kadar yürüdük. Yürüyerek olmayacağını anlayınca yoldan geçen araçlara eliyle bastonuyla işaret etmeye başladı. Bir araç durdu.
“Nereye gidiyorsunuz, atayım.” dedi.
Ona Kolak'a nasıl gidileceğini sordu babam, ben Denizli'nin köyü diye açıkladım. Adam, Denizli'ye otobüsle gidilir, buradan Ankara'ya gideceksiniz önce diye güzelce açıkladı. Benim sorularımla otobüsün bir günde gideceğini, yürüyerek bir yılda bile gidilemeyeceğini teyit etti.
Benim günlerdir saatlerce anlattıklarıma inanmayan babam, yoldan geçen adamın anlattıkları benimkiyle örtüşünce inandı. Sonra dönüş yolu başladı. Yüz, yüz elli metrelik yol uzadıkça uzadı. Yine birkaç mola verdik. Asansöre binince karşısında kendisi gibi yaşlı bir adam gördü ve selam verdi. Selam verdiği adamın kendisi olduğunu söyledim, buna epey güldü.
Sonra yaptığı inatçılığın anlamsızlığını anladı biraz. Kendine güldü. Yorgun argın kahvaltısını yapıp yattı.
Şimdi biraz dinlenince utancı tam gitmeden tıraşa ve banyoya ikna etmeye çalışacağım. Kaç gündür ben zaten gideceğim diye banyoya yanaşmıyor.

Yorumlar

Popüler Yayınlar