Babamın Çankırı'da İlk Günleri

26 Ağustos

Bugün pazar. Çarşamba günü Çankırı'ya geldik. Perşembe yoğnn bir gündü, evimize gelecek değerli misafir için odaları tekrar paylaşmamız gerekiyordu. Zeynep'in odasını babama tahsis ettik. Çalışma ve oturma odasını Zeynep'le Neval aldı. Vehbi tek kaldı odasında. Yataklar, divanlar, gardroplar yer değiştirdi. O günden beri biraz belim ağrıyor.
Cuma günü Sonerler ve babam geldi. “Karasakallı oğlunun bayramını kutlayalım.” diye getirmiş Soner. Dinar'da bir kahvaltı ve Ankara Çankırı arasında bir mola. Saat üçte yorgun argın geldiler.
Soner dün kuşluk vakti biraz gözü arkada kalarak gitti.
Babam niye burada olduğunu anlayamıyor. Biz buraya niye geldik, ne zaman gideceğiz, bize yardımcı olan bir arkadaş vardı o nereye gitti gibi sorular... Dün akşama doğru ağladı. Yarın bir Acıpayam'a gidelim tekrar konuşalım, dedi. Nedense Kalınkoz'da bir evde olduğunu düşünüyordu. Kalınkoz'da olmadığını, Acıpayam'a gidemeyeceğimizi anlattım. Soner'in Yaylapınar'a tayin çıkarmaya çalışacağını, o İstanbul'da bu işlerle ilgilenirken birkaç hafta belki bir ay burada kalacağını anlattım. Şaşırıyor hep, Allah Allah bütün bunlar ne ara olmuş, diyor.
Sabah yemek yemek istemiyordu. Yine ilaç içmen için lazım diye masaya oturttum, iştahı yok, az yedi. Kolak'ta yediğinin belki üçte biri.
Çok uyku, çok hayret. Sabah “Ben doksan yaşında adamım İstanbullarda orda burda ne işim var?!” dedi.
Hüzün, hüzün...

27 Ağustos

Sabah, bugün görevimiz tıraş ve banyo, dedim, razı oldu. Kahvaltıdan sonra dışarı çıktım, market alışverişi ve saire... Öğleden sonra uyumaya çalıştım biraz.
Dertli, düşünüp duruyor. Komidindeki giysilerini gösterdim, şaşırdı. Bunlar ne ara gelmiş, ne zaman düşünülmüş diye şaşırıyor. Ben Acıpayam'a, Denizli'ye doğru gitsem iyi olacak, dedi. Gitsen ne olacak, oralarda da çok durmak istemezsin ki, dedim. Hiçbir yerde durasım yok zaten, dedi. Soner'in tayin isteyeceği, onu alıp köye götüreceği masalını tekrar anlattım.

1 Eylül

Bugün rüyamda karmaşık yollar, kötü evler ve evler arasında kötü ama geniş boş alanlar gördüm. Buraların aslında düzenlense güzel bir yer olabileceğini söylüyordum. Sonra karışık yollardan bir yerlere gitmeye çalışıyordum. Benzer bir rüyayı da dün görmüştüm. Uzak bir memlekette yine fukara kerpiç evler ama aradaki yollar temiz. Bir yere gitmek istiyorum, yanımda arkadaşlarım yok, bir minibüsün arkalarına binmemi söylüyorlar minibüs de eski, köhne. En son inersin diyorlar, keşke biri yanımda gelseydi, nereye gideceğimi bilmiyorum ki diye düşünüyorum. Sonra bir bakıyorum, bir dağ yolunda tek başıma gidiyorum. Yol kenarında pırnal çalıları ve saire var, iri taşlar da göze çarpıyor ama yol rahat bir toprak yol. Araba geçemez, o kadar geniş değil.  Bir iki insan, hayvanlar rahatça yürüyebilir. Arkadaşlar bu yolun sonunda olmalı derken uyanıyorum.
Dün babamla Kale'ye çıktık. Daha asansörden inince bacaklarının ağrıdığından bahsetmişti, gezintiden hoşlanmadı. Dağ başı, engebe, tehlikeli, diye şikayet etti. Hiç keyfi yoktu. Dönüşte akşam olmuş, ışıklar yanmıştı. Baba böyle aşağıda rengarenk ışıklar hoşuna gitmiyor mu? diye sordum. Şimdi ben bu ışıklara bakacağım da keyfime mi gidecek, dedi. Benim keyfime gidiyor, dedim. Benim zıddıma gidiyor, hiç keyfime gitmiyor, dedi.
Eve dönünce ben buralarda niye duruyorum, diye sordu yine. Köyde kendisine bakacak kimse olmadığını, birimiz köye tayin oluncaya kadar yanımızda kaldığını, inşallah Soner köye tayin olursa onunla gideceğini, olmazsa bahar bacağını salınca yine köye gideceğimizi anlattım uzunca. Bu sefer Allah razı olsun, dedi. evlatlarının iyi olduğunu, kendisini düşündüklerini söyledi. Ben de İyi babanın iyi evlatları olacağından bahsettim. Şükür ederek uyudu.
Bir ara konuştu odada, yanına gittim. Burada biri vardı, nereye gitti, dedi. Biri, baba ne yapıyorsun, nasılsın? demiş. Sonra yan tarafa oturup kaybolmuş. Oğlanlarından biri seni hatırlamıştır, dedim. Hatırlamış mıdır acaba? dedi. Hatırlamaz mı, bana hep seni soruyorlar, haber alıyorlar, ben fotoğrafını gönderiyorum, dedim. Sonra o adamın kim olduğunu anlamaya çalıştık. Kadir ve Soner değilmiş. Ben Samim veya Serhat olabilir mi? dedim. Onlar da değil dedi bir süre sonra. Bana benziyormuş ama ben değilmişim. Bir tek birinci Hüdayi kalmıştı, bana da en çok o benziyormuş sanırım ama o kadar eskileri karıştırmak istemedim.
Biraz kafası karıştı ama hala burasının Kalınkoz olduğunu düşünüyor.

Yorumlar

Popüler Yayınlar