POSTACI

Çocukken okudukları bir şarkı vardı. “Bak postacı geliyor. Selam veriyor.” Herkes onu bekliyordu sonra, onlara mektup getirmedi diye üzülüyorlardı. Postacı ne yapsın, olmayan mektubu veremez ya teselli ediyordu.
Gün geçti devran döndü, hiç planında yokken postacı oldu. Hayallerinin mesleği değildi evet ama ne yapsın… Memurluk sınavından bu çıkmıştı şansına ve pişman da olmamıştı doğrusu. Çocukluğundaki postacı üniforması değildi giyeceği ama postacıları herkes sever, beklerdi. Yolunu gözlerdi.
İşe başladığında durumun öyle olmadığını anladı. Şimdi ne kimse yolunu bekliyordu postacıların ne getirdiği bir şeye sevinen oluyordu. İşin doğrusu bir yılı geçmişti çalışmaya başlayalı ama hiç gerçek mektup götürdüğü de olmamıştı. Hep banka ekstreleri, tanıtım, reklam, broşür, resmi yazılar…
Takıntı haline gelmişti postacıda, ne zaman bir mektup taşıyacak, bir çift güzel söze, bir dileğe aracılık edecekti? O günü dört gözle bekliyordu.
Sonra bir gün üzerinde renkli baskı bir şeyler olmayan bir zarf geldi ilk defa. İnce uzun zarflar arasında çantasına koyacakken fark etti standart beyaz zarfı. Birden heyecanlandığını hissetti. Sonra mektubun üzerine baktı. Kendi adı yazıyordu alıcı yerinde. Gözleri oradan birden yukarı sola gönderen ismine kaydı, oradan pulun üzerindeki mühre sıçradı. Mektubu açmaya cesaret edemedi. Olduğu yere yavaşça çöktü.

Yorumlar

Popüler Yayınlar