YAĞMURLU MEKTUP
Hilâl’e
Sen gittin, güz geldi İstanbul’a
Gözlerinle güz tohumları mı ektin sokaklara?
Bulutlar gözlerinin buğusuna mı özendi?
Benden bir şeyler mi kalsın dedin ya
Sen gittin de, güz geldi İstanbul’a.
Güz geldi... hem gözümün içine baka baka geldi.
Önce yağmurunu çiseledi, toprağıyla koka koka geldi.
Sirkeci’de savrulmaya başladı yağmur,
Sarayburnu’nda kıyıya kıyıya vurdu dalgalar.
Damlalarını gözüme gözüme,
Dalgalarını kıyıya kıyıya vururken sonbahar
Sen geldin aklıma.
Zaten aklımdaydın
ya...
Bu sefer güzünle geldin.
Aydınlık çiseleyen yüzünle,
sonbaharlardan bahar damıtan gözünle geldin.
Taksim’de kuru çınar yaprakları savruldu önümde
Ve ben savruldum, yüreğim savruldu hüzün sağanaklarıyla.
İstiklal Caddesinde ‘Şeyh Galip Kitabı’ aldım
Belki bir yol gösterir, nasıl geçilir ateş denizinden.
‘...Sahi bütün güz yağışlarını toplasak Yerebatan
Sarnıcı’nda
Üstüne hüzünlerimizi, melallerimizi, gamlarımızı eklesek
O ateşten denizi söndürebilir mi, hani üstünden aşmamız
gereken?
Ve sonbaharların bütün rüzgârlarını
İçimizde kopan fırtınalarla beraber üflesek iki hisarın
arasından
Mumdan gemimiz ulaşır mı menzil-i maksuda?..’
Dedim ya...
Sen gittin güz geldi gönül iklimime,
Güzü seversin, bilerek mi yaptın bunu bana?
Gözümde sarı yapraklar uçuşur, hayalhanemde taze hatıralar,
Gözlerin sonbahar tohumları ekerler ıslak bakışlarıyla,
Yüzün aydınlığında damıtır bu ıslaklığı bahar takları kurar,
Eleğimsağmalar çatar kara bulutlar meskeni göğüme
Gök açılır, ben her gece yıldızlara bakarım.
Ki biri daha vardır, yıldızlara bakar,
Biri daha vardır, yıldızlara bakar, der...
(Dağlı Düşler'den)
Yorumlar
Yorum Gönder